Pazar

Hayal Kartları

Bir tarih insanı ne kadar değiştirebilir ki?
Benliğini demiyorum, bildiğini.

Tam da yazacaktım. Sonra bir şey oldu...

Bu arada işaretlere inandığımı söylemiş miydim? Bu yüzden başıma gelmeyen kalmıyor ya zaten. Bazen trafik işaretlerini bile üzerime alınabiliyorum. Yok, siz de inanın elbet ama benim kadar da sinekten yağ çıkartmayın efendim.

Her neyse. Sürekli dağınık konuştuğumu, kafamda kırk tilkinin kuyruklarının Arap saçı olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz artık. O nedenle topluyorum dağınık fikirleri ve...

Konumuz şu. Tarih tekerrürden ibaret. Klişe ama her zaman tuttuğuna göre -ki tutar- doğru. O halde bakış açımızı ya da algımızı değiştirmezsek hep aynı şeyleri yaşayacağımız gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekecektir. Bir hata yapıyorsanız kısadan hisse onu kabullenip hemen ders çıkartın yoksa aklınız başınıza gelene kadar tekrara düşer ve kafanıza bir balyoz inmeden de akıllanamazsınız. Daha fenası farkına varamazsınız.

Aman Allahım! korkunç. Farkına varamamak!

Asıl olan şu; dizilimi ve kurguyu biz ayarlamıyoruz. Bir kelebek etkisinin yaratımıyla sürükleniyoruz  ve olan oluyor. Biz ise mağdur ya da güçlü oyuncuları oluyoruz bu oyunun.

Fakat farketmemiz gereken bir gücümüz var. O da duygular, hisler, başlangıç-bitiş ve sürünceme tarihleri. Bizim dışımızda hiç kimse bunu değiştiremez, var edemez, yok edemez.

O nedenle, dozumuzu iyi ayarlayalım. Hatta hayatın kartlarını görüp arttıralım ve dibine kadar yaşayalım.

Nasıl olsa her şey bir türlü bitecek.
Elimizdeki kârlardan bir deste kart oluşturalım. Ve hayat oyunu sona erdiğinde hayal kartlarımız bizi mutlu etsin...

Sağlıcakla...

Pazartesi

Eğik Çizgiler

Bu akşam kandil..
Öncelikle hayırlı kandiller dileyerek başlayalım keza birazdan ben yine kelimelerimi kusacağım ve ortaya nahoş şeyler çıkabilir.

Üslup ve saygıdan bahsetmek istiyorum.
Öncelikle her birey her birey, hayvanlara hatta cansız varlıklara saygı duymak ve sınırını bilmek zorunda. Kimse kimsenin sahibi olmadığı gibi hükmetme yetisine sahip değildir.
Hele ki bağırmak, küfretmek, psikolojik ve fizyolojik baskı kurmak tamamen acizliktir. Hiç kimse kendi acizliğini ya da eziklik duygusunu başkalarının üzerinde kendini tatmin etmek için kullanamaz.

Devir değişmedi. İnsanlar değişti. Ahlak kavramı değişmedi, insanların ahlak anlayışı değişti. Kim bu elalem? Kim bu toplum baskısı?

Elalem ne der ya da elaleme rezil olduk cumlelerindeki elalemi bulunuz. Sonra dönüp kendi ahlaksızlıklarınızla yüzleşip önce kendi hesabınızı kapatınız. Temizlenin... Zor ama imkansız değil. Temizlenin ki kirletmeyin güzel şeyleri, iyi insanları.

Ne oldu? Üzüldünüz mü? Dünya sizin çevrenizde dönmüyor ve sizin üzülmeniz başkalarını üzebilme gücünü de vermiyor size.

Bencil olacaksanız, mutluluk bencili olun. Bağırmayın! çünkü bağırdıkça küçüleceksiniz. Hayat mucizelerle dolu ama daha ne kadar küçülebilirsiniz ki?

Kimse kimseden değerli değil. Mesela siz bayım, bu paragraflarda kendinizi bulduysanız evet size söylüyorum. Siz benden ve mutluluğumdan daha değerli değilsiniz. Siz benim için elalemsiniz ve ne dediğiniz umrumda bile değil.

kişisel bir sorunsal;

Bu günü. bu saati unutma. Çünkü ben unutmayacağım. Muhtemelen sen benden önce öleceksin. Ama bu an kalacak. Ve sen bu anın hesabını ödeyemeyeceksin. Benim gibi kırdığın onlarca yüzlerce kalbin hesabını ödeyemeyeceksin.

Ve evet.. Kötü diye bir şey var. En fenası da kendilerini doğru ve iyi zannetmeleri..

Bir de birey olamıyorsanız, insanlığınız azsa ve olumsuzluklar benciliyseniz lütfen üremeyin.
Toplumu sağlıksızlaştıran eğitimsizliklerinizle küçük insanlar yetiştirmeyin ve onları ego kusabileceğiniz, güç denemeleri yaparak kendinizi tatmin edeceğiniz dart tahtasına çevirmeyin.

Saygılar...

Elalem de sizsiniz, toplumun baskısı da. Ve siz doğruysanız(!) bırakın yanlışı eğik bir çizgi bile yoktur bu hayatta...

Perşembe

Zerre

Bazı akşamlar daha zor geçer .. Daha uzun..
Bu akşam da onlardan biri.
Bazı tarihler, bazı insanlar, bazı olaylar, bazı düşler ve bazı büyümüşlüklerle dolu bir akşam. Bir hikaye...
Kendinizi sevin, kendinizi sevemezseniz hiçbir şeyi sevemezsiniz. Ve burdan anlarız ki seçemediğimiz şeyleri de sevmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü asla size dayatılan kimliğin dışında bir kimlik edinemezsiniz. Farkında olarak ya da olmayarak belki toplumun belki ailenin belki de sosyal çevrenin sizi yoğurduğu bir kimliğiniz olur aslında. Pozitif ya da negatif yönde. Ne olursa olsun, bu etkilendiğiniz hatta bu etkilerle derinleştiğiniz gerçeğidir asıl olan...
Şimdi bunları yazarken de ben, "Ve" bağlacının hükmettiği bir insan olduğumu farkediyorum. Cümlelerimi bitirmeye korkan bu yüzden de bağlaçlara sığınan biriyim belki de. Hem insanlar duyulmak, konuştuklarının da dinlenmesini isterler... Bir de üç nokta sorunsalım var ki.. kimden veya nerden miras kaldı bana bilinmez... bu da demek oluyor ki söylediklerim, söyleyemediklerimin yanında devede kulak, okyanusta su damlası, sahilde kum zerreciği...
Ne önemi var ki hepimiz zerreciğiz zaten dünya üzerinde..
Umarım bir gün birilerine dokunan, bir hikayeye yön veren, ayağa batan bir diken ya da bir yarayı onarabilen bir zerrecik olabiliriz.
Umarım bir gün bir zerrecik olarak bütünü değiştirebilir ya da dönüştürebiliriz...
Ben ve noktalarım şimdi parantez içine saklanmaya gidiyor.
İnsanların duygularını sakladıkları yerler gibi, güvenli ve ketum..

Pazar

Cebimdekilerle Yaşamak...

Hayatımızda yaptığımız şeyler ikiye ayrılır.Bir mutlu olmak için yaptıklarımız.İki yapmak zorunda olduklarımız.Belki de zorunda olduklarımızla mutlu olmaya çalışmalıyız.Sanırım hayat gülümserken daha tatlı geçiyor.Peki tatlıyı sevmeyen var mı aramızda? baklavayı sevmeyen balı sever, balı sevmeyen pastayı... Ama tatlı sonuçta hepsinin tadı tatlı... Ama belki de mutlu olduklarımızı hayata sevdirmek zorundayız...Hangi tatlıyla daha mutluyuz...ya da hangisi tadsız kalır yanında?

Benim hayatım franbuazlı pasta tadında...En çok sevdiğim ama sevdiğim için değil bu benzetme.Daha mayhoş bir tad olmasından kaynaklanıyor.Mükemmel değil yaşadıklarım ama sanırım mükemmeliyetçi değil kanaatkarım bende.Ama sadece bu tad konusunda :) yoksa hayatın her alanına boyun eğmek acizliktir bence kanaatkarlık değil.

Düşünmeden yaşıyorum çünkü düşünmeye zaman vermiyor hayat.Oldu ki düşündük peki uygulamaya izin var mı? Yoksa hayatın getirdikleriyle mi yaşıyoruz...Kafi mi önümüze sunulanlar...Belki de göz boyamadır.Ya da gözü bile boyamayacak kadar.Belkide hayatın önümüze koyduklarıyla geçinmek yerine cebimizde taşıdıklarımızla yaşamaya çalışmalıyızdır.Belki bir kaç metal para ya da sınırsız umut ve hayallerle...

Çok dağıttık toparlayalım biraz.Bu yazıyı niye yazdım bilmiyorum aslında ama düşününce rahatsız olduğum konuları dile getirmek geliyor bir bir aklıma öyle ya da böyle...Paragrafın başındada dediğim tam buydu aslında...Yapmak zorunda olduklarımız , mutluluğumuz için yaptıklarımız...Hayata boyun eğdiğimiz ya da lanet edip sırtımızı çevirdiğimiz zamanlar...Kader deyip önümüzdekileri nimet sayıp hayallerimize veda ettiğimiz ya da hayalperest laflarına aldırmadan tüm hayatperestleri karşımıza aldığımız...

Cebinizdekileri kaybetmemeniz dileğiyle :)

yazdıklarımdan unuttum yaşadıklarımızı, o halde unutmadan 30 ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun...

Perşembe

Cebimde kalmış mıyım?

Yüzüm kırışmış yanlışların yalanların arkasında... 
Hangi hikayenin hangi parçasında kaldığımı bulamıyorum..
Geçmiş beni gelecekten çalıyor gibi sanki... 
hapsoluyorum bir yerlere kendimi kaybediyorum yeni umutlarımda kalan kısımlarımı...
Düşünmekle yoruluyorum artık...
Yorulmadan susmuyor haykırışlar...
Boş bakıyorum hayata, eskitiyorum yeni sayfalarımı.
yok yere sarartıyorum belki..
Sarıyı sevmiyorum oysa...
Sarmayın bana...
konuşamıyorum kelimeler tıkılıyor yine boğazıma...
Bunalım mıyım, olmalı mıyım...
Hayat denen zımbırtıyı abartıyor muyum, ya da yaşayabiliyor muyum layığı ile...
Geçti... geçti.. klasik sözümdür ki bu benim.. 
Geçen ne peki... özlediğim geçen dünler mi gelmeyenler mi?
Kalemimi özlemeye başlamışım meğer... 
Defterlerimi tüketmişim kelimelerim bitmemiş hala...
Dökemiyorum içimi, bitiremiyorum beni yiyip bitiren zehrimi... 
Anlam veremediğim gelişmeler sonu gelmeyen yenilişler...
Kararını benim veremediğim mahkemeler yaşıyorum..
Tanıksız, kanıtsız...
Dağınık bırakıyorum …
İlerlemiyor bu tren...hayat denen ve vagonlarında yeni sorular taşıyan bu tren işte... 
Kurtulamıyorum...
Kanatsızım üstelik uçamıyorum da...
Sadece gökyüzüne bakabiliyorum...
Umut var , var da... umut edecek bir çağ kaldı mı acaba elimde.. 
Durun ben bir bakayım ceplerime...

Yüksek Çıtalar

Günler sonra gökyüzüne baktım bugün yine kayboldum sonsuzlukta,olmayan bi karanlıktan...Yeniden canlandı umutlarım gözümde... ama hala umutlarımın adını koyamadım bi iki tanesi belli sadece... benim yüzümü güldüren bir şeyler var bu günler.. hala çözemedim nedenini,kişisini...Beklentim mi var hala bu kadar yaşananlardan sonra acımasız veya adeletsiz hayattan... bu sefer kaybedemem elimdekini... kaybetmemeliyim... mutluysam... mutluysan...
Ben hep evlerin önce çatılarına bakardım,hep önce kışların neden yüksek evlere yuva yaptığını düşünürdüm...Bazen bi gökdelende yaşamak... ya da gecekonduların olmayan kısımları...peki şimdi de uçtum mu?yanlış yalın yalnız yanıtsız mı düşünüyorum yine... cok sık kullanıyorum bu kelimeyi bilmiyorum..'bilmiyorum...' ama dürüstüm...keşke bunu görebilseydi cevremdekiler... herkesin gözlemi senin gözlerinde belirebilseydi...
Ben hala çıtamı yüksek hayallerimi imkansız tutuyorum... Bunu yapmayacaktım bir daha ama yapıyorum...yine gökyüzü benim... yine çatılardaki kuşlar soru işaretim... ben yüksekten uçmayı seven biriyim... benim hayallerimi,umutlarımı kaldırabilecek misin ki?? bi isim koysam , gülümseyebilicek misin herşeye ragmen...

Cumartesi

Doğumgünüm...işte mükemmel sürpriz ve basroldeki hediyem :)









Neden böyle bi günü ikinci hatta üçüncü plana attım bilmiyorum.Belki de iki gündür süregelen aşırı tempomdan dolayıdır...Yedi mayıs ta hiç beklemediğim olaylarla girdim yeni yaşıma... saat 12 yi gectiginde beklediğim bi kaç insandan msj gelmemesine karşın beklemediğim bir cok insandan alığdım mesajlar beni şaşırttı.. hemde 00.00-00.10 sularında...Mutlu oldum mu... evet... ogün muthiş şekilde hasta olmama ragmen msjlara gülümseyebildim... herkese teşekkür ederim şimdiden..




Bi sene nasılda geçti,neler yaşandı benden izinsiz hayatımda...secerisini tutmak mümkün değil.. o kadar dışında kaldım ki bi ara hayatımın,tekrar rolume girmem zaman aldı bayagı...unutulduğumu sanmıtım yinede o gün bişeyler eksikti sanki birileri giderken dieri gelirdi mutlaka ya da hayatın belli donumlerinde aynı kişilerle karsılasamazdı insan...bunun farkındaydım ama buruktum hala... neredeydi o neşeli çağla... nerdeyse ağlayacaktı...ama akşamüzeri yaşadığı o muhteşem supriz kendine getirdi onu... demekki hala birilerince değerliydi bu hayatta... var olan yaşama bi kaç gülümseme daha ekleyen insanlara sahipti hayatında...mutluydu..daha mutluydu...tekrar açtı gözünü silkelendi ve artık 18'im dedi... gülümsedi... kazık kadar olduğunu farkına vardı :)Büyüdüm dedi... ama dün akşamki gibi blutlu gozlerle deil,gökkusagı olacak sekilde gözleri renklendi...renklendi hayatı... yağmurdan sonraki güneş gibi...Teşekkür ederim o mukemmel sürprizin sahipleri... şimdi o gun aldığım en guzel hediyenin keyfini cıkarıyorum :) sizi çok seviyorum...